Önceki yazıda Michael Cann’a gelen bir ön protokolü aktarmıştım. Bu yazıda ilk maddeyle, değerlemeyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

Bana “ilk değerleme nasıl yapılıyor” sorusu sorulduğunda, “yeni bir şirkette aslında temelde pazarlık yeteneğine bakar, herkesin kendi beklentisi vardır, internet girişimlerinde geçmiş on yıllık gelir ve karlılık rakamlarına bakarak bir değer hesabı yapılamaz” diyorum. Anlaşma başlangıcında, girişimcinin kafasında bir değer vardır, ve bunu yatırımcıya kabul ettirmeye çalışır, bunun için de bir çok varsayımdan yararlanır. Yatırımcı da kendi tecrübesi ve görüşleriyle, bu işin ne kadar olasılıkla ne kadar para kazanabileceğini değerlendirir, ve kendi risk algılamasına göre tamamen farklı bir değer üzerinden pazarlık edebilir. İlk yatırımda risk katsayısı oldukça yüksektir ve aslında bu bir tür kumardır.

Deneyimli melek yatırımcı Fred Wilson, kendi bakışını 1/3 kuralı ile açıklıyor:

(…) Anlaşmaların 1/3′ü gerçekten düşündüğünüz gibi gider ve harika kazançlar getirir. Bunlar genellikle 5-10x seviyesindedir. Bu anlaşmalarda girişimciler de çok iyi kazanç sağlar.

Anlaşmaların 1/3′ü yatay gider. İşe dönüşür, ama çok kazanç sağlayamazlar. Bu anlaşmalarda kazanç 1-2x seviyesindedir, ve kazancın çoğunu / hepsini de risk yatırımcıları alır.

Anlaşmaların 1/3′ü kötü gider. Kapanırlar ya da yatırılan paradan çok daha azına satılırlar. Bu durumda yatırımcılar, çok olmayan paranın hepsini alırlar.

Yani 1/3 kuralını alır ve bir risk sermayesi anlaşmasına uygularsanız, aslında risk sermayedarının bir değer pazarlığı yapmadığını görürsünüz. (…)

Bence bir risk sermayesi anlaşmasını bir borç ve opsiyon anlaşması olarak görmek daha doğru. Yatırımlarımızın 2/3′ünde borç tamamen, ve kalanında kısmen geri ödenir. Opsiyon ise anlaşmalarımızın yaklaşık 1/3′ünde ve muhtemelen yarısından azında ciddi bir şekilde devreye girer.

Cann’ın listesinin ilk maddesine geri dönelim:

  • Seeking $4 million on a $12 million pre-money valuation (Yatırım öncesi 12 milyon dolar değerlemeyle 4 milyon dolar yatırım aranıyor)

Pre-money valuation / Yatırım öncesi değerleme: Şirketin yatırım öncesi varsayılan değeri. Örnekle yola çıkalım: Bir A.Ş. kurdunuz, ve bir iş yapmaya başlıyorsunuz. Henüz bir fatura bile kesmemiş olabilirsiniz, ama yatırımcılara gittiğinizde şirketinize bir değer biçmeniz gerek. Böylece onlardan alacağınız para oranında hisseyi onlara vererek şirketin içine para girişini sağlayabilir, ve amaçlarınız için harcamaya başlayabilirsiniz.

Diyelim ki şirketinizin 300 hissesi var (üçe bölünebilir olduğu için bu sayıyı aldım). Siz, üstteki protokoldeki gibi, şirketinizin yatırım öncesi değerinin (yukarıdaki örnekteki gibi) 12 milyon dolar olduğunu söyleyerek, 4 milyon dolar aradığınızı belirtebilirsiniz. Burada sanki şirketin üçte birini öneriyor gibi bir algılama olabilir; ama bu değerlemeyi ve oranı kabul eden birisi şirkete yatırım yaptığında, şirket hisselerinin 4/12 = %33,3 değil, 4 / (12+4) = %25 hissesine sahip olur. Yatırımcıyı şirkete alırken, sermaye artırımı yaparsınız, ve bunun için yeni hisse basarsınız. Bu durumda 100 hisse basarsınız, ve siz 300/400 = %75, yatırımcı da 100/400 = %25 hisseye sahip olur, ve şirketin içine harcamalarınız için 4 milyon dolar girer. Şirketin yatırım sonrası değerlemesi / post-money valuation da 16 milyon dolar olmuş olur. Tabi bu değerlemeler, bir sonraki yatırımda tamamen değişebilir.

Cann, ilk maddeyi 12 milyon pre-money’e 4 milyon yatırımdan 4 milyon pre money’e 2 milyon yatırım olarak düzeltmiş. Ama siz yine de Türkiye’de ciro yaratmayan bir proje için 12 milyon dolar isterseniz böyle nazik bir düzeltmeyle karşılaşacağınız varsayımıyla hareket etmeyin.